Çok iyi bir Takım olmak ve Çok Başarılı olmak için…
Benim için takım olma ve yöneticilik yolculuğu 1982 yılında Askeri Lise öğrencisi olmamla başladı. 14 yaşında bir çocuktum ve sınıf subayımız bana başlangıçta ne olduğunu bilmediğim sınıf çavuşluğu görevi vermişti. Koluma pırpırları diktirince hoşuma gitmişti, ama her şeyin bir bedeli olduğunu kısa zamanda öğrenecektim. Bir sabah ders öncesi sınıf subayımız beni yanına çağırdı ve 28 sınıf arkadaşımla birlikte kaldığım yatakhanemize gittik. İçeriye girince bana “şöyle bir bak bakalım nasıl görünüyor” dedi. Ben de hızlıca göz gezdirdim, bize gösterildiği şekle yakın biçimde yataklar yapılmış, dolap kapakları açık, elbiseler kılıfları içinde ve diğer eşyalar da belli bir düzende bırakılmıştı. Ne diyeceğimi bilemedim, ama çekinerek bize gösterildiği şekilde cevabı verdim. Gel bakalım dedi ve birlikte birkaç yatağın çarşaf gerginliğine, nevresim katlanma şekline baktık. Sonra da birkaç dolaba baktık. Şimdi söyle bakalım nasılmış sorusunu tekrarladı. İlk bakışımdan farklı bir manzara görmüş ve şaşkınlığımı gizleyememiştim, çünkü ayrı ayrı bakınca yatak ve dolapların aslında o kadar da özenli ve tertipli bırakılmadığını fark etmiştim. Sınıf subayımız hayatım boyunca unutmadığım birinci dersi verdi : “Gerçek başarı detaylarda saklıdır, detayları yeterince iyi olmayan bir bütün tam anlamıyla başarılı olamaz”. Bunu disiplin ve bir ordunun başarısına bağlayan kısa bir sohbet ettik (konumuz ile ilgili görmediğim için yazmıyorum). Sonra yatakhanenin tam anlamıyla olması gerektiği şekilde bırakılmamış olması ve benim de sevk ve idareden sorumlu sınıf çavuşu olmam nedeniyle hafta sonu iznine çıkamayacağımı söyledi. Bu beklemediğim gelişme karşısında ne yapacağımı bilemedim ve kendimi savunmaya çalıştım, arkadaşlarıma karşı tavırlarımı değiştireceğim mesajı vermiş olmalıyım ki benim için daha da etkileyici olan ikinci ders geldi : “Şunu hiçbir zaman unutma, onlar senin arkadaşların ve onlarla gününün tamamını geçiriyorsun, onlarla ilişkini bozacak hiçbir şey yapmamalısın”.
O günden beri lise, üniversite ve iş hayatımda hep bu iki dersi hatırladım, uygulamaya çalıştım, gelişim alanlarım olsa da başarılı olduğumu düşünüyorum. Aslında şunu öğrendim bu yolculukta; takım performansı bireylerin kişisel performanslarından daha çok o bireylerin takım olma başarısı ile doğru orantılı. Kişisel olarak yüksek performans sergileyen bireylerden kurulu takımların başarılı olamadığı, kişisel olarak yüksek performansa sahip olmayan bireylerden kurulu takımların başarılı olabildiği birçok örneğe rastlamaktayız.
Almanya’da ilkokul okumuş, lise ve üniversite döneminde askeri okullarda öğrenim görmüş, eğitim almış, 38 yıldır yöneticilik ve liderlik yapmaya çalışan disiplinli biri olarak yaklaşık 15 yıldır iletişim ve organizasyonel yapılanmalar üzerine okumalar, araştırmalar yaptım, eğitim ve koçluklar aldım. Bunları tecrübelerim ile birlikte değerlendirip kendimce üç boyutlu ideal bir model oluşturdum :
- Kalp & Artı
- Sevgi, Güven, Özgüven
- Çevik yaklaşım
Birinci boyut :
Yaklaşık 20 yıl önce sevmek ve pozitif olmak kavramlarını hayatıma farklı bir şekilde dahil etmeye karar vermiş ve kendimce “kalp ve artı” konseptini geliştirmiştim.
Zaman ilerledikçe, aslında basit görünen bu görselin hayatımdaki değerlerimle birlikte ne kadar muhteşem bir mekanizma yaratabileceğini keşfettim....
O günden beri hem özel hayatımda hem de parçası olduğum tüm organizasyonlarda bu felsefenin ne kadar önemli olduğunu her vesilede anlatmaya çalışıyorum.
Bir de hepimizin değerleri var. Değerlerimiz bizi anlatan, toplumdaki yerimizi belirleyen belki de en önemli yapı taşlarıdır. Mesela hakkaniyet, iyi ahlak, hoşgörü gibi değerlerimizi sevmek ve pozitif olmak gibi felsefelerle birlikte yansıtmamın zenginlik getireceği aşikardır.
#Sevmek kelime anlamı olarak :
- sevgi ve bağlılık duyumsamak.
- birine gönül vermek, bağlanmak.
Toplumda sevmek denilince daha çok akla aşık olmak geliyor. Aslında sevmek o kadar geniş ve o kadar güzel bir eylemdir ki … Yaradanı ve yaratılanı sevmek, en çok Allah’ı sevmek ve sonra yaratılan her şeyi sevmek ne güzel bir felsefedir.
#Pozitif bakmak ise önemli bir başka felsefe. Karşımıza çıkan her durum aslında bizim anlamlandırmamız ile hayatımıza dahil oluyor. Durum, bir gerçek ve biz bu gerçeğe ne anlam yüklersek onu yaşıyoruz. Basit bir dolu bardak boş bardak örneği var. Yarısı dolu yarısı boş bir bardağa baktığında, bu bardağın yarısı dolu, ne güzel diyenler var, bir de bu bardağın yarısı boş diyip üzülenler var. Doğal olarak iki bakış açısı da farklı eylem ve duygulara, devamında da farklı sonuçlara yol açıyor. Halbuki en baştaki bardak bir gerçeklik iken, biz ona farklı anlamlar yükleyerek bu gerçeklik ile ilgili kaderimizi tayin ediyoruz. Buradan hareketle pozitif bakış açısına sahip olmanın, her duruma pozitif bakmaya çalışmanın aslında bizi daha mutlu ve huzurlu bir sonuca ve hayata götürebileceğini söyleyebiliriz (kesin olmamakla birlikte kuvvetle muhtemel).
Her birimizin değerleri var ve bunlar kişiliğimizi, diğerleri üzerindeki etkimizi belirliyorlar. Bu değerlerimizi sevmek ve pozitif olmak gibi bir felsefe ile birlikte yaşadığımızda çok daha mutlu, huzurlu ve güzel bir hayat yaşayabiliriz. Bununla birlikte aslında istediğimiz her şeyi yapabileceğimizi, her şeyin mümkün olabileceğini fark edebiliriz, ben fark ettim ve buna inanıyorum.
İkinci boyut (1)
Organizasyonlarda hem takım olarak bir arada olmayı hem de takım olarak başarılı olmayı sağlayan üç önemli unsur söz konusu. Hayatımızda zaten var olan Sevgi, Güven ve Özgüven’in doğru bir şekilde yorumlanıp organizasyonda var edilmesi ile sihirli sonuçlar elde etmek hiç de zor değil.
Sevmek konusunu birinci boyutta detaylı olarak anlatmıştım. Bir ortamda Sevgi varsa orada huzur vardır, bağlılık vardı. Bu da Gönüllülüğü beraberinde getirir.
Kendini Güvende hisseden insanlar üzerine düşeni yaparlar ve yarı yolda bırakmazlar. Organizasyonumuzda güven tesis edersek İşbirliğinin önünü açmış oluruz. İşbirliğinin olduğu yerde de ortak amaçlar doğrultusunda davranma ve her durumda birbirini destekleme ortamı doğal olarak oluşur.
Özgüven, insanların hayal güçlerini kullanmaya ve sahip oldukları bilgiyi ortaya koymalarına yol açar. Organizasyonumuzda takım üyelerinin özgüvenlerini ortaya koyacakları bir atmosfer oluşturursak Yaratıcılığın önünü açmış oluruz. Yaratıcılık da beraberinde yenilikçi olmayı, problem çözmeyi, icat etmeyi, tedbir almayı getirir.
Üçüncü boyut
Şirket yönetimi söz konusu olduğunda aklımıza ilk gelen emir komuta tipi yönetim şeklidir. Bu tarz yönetimin geçmişi çok eski, ancak içinde bulunduğumuz dönemde onun yerini alacak, yeni değerler, prensipler, uygulamalar ve faydalar içeren radikal bir alternatif ortaya çıkmaya başladı (2). Evet çevik metodolojiler artık sıkça konuşulmaya başlandı. Aslında 20 yılı geçkin süredir çevik organizasyonlar vardı, ama daha çok teknoloji şirketleri tarafından kullanılıyordu. Günümüzde fark yaratan disruptive (kural değiştiren) yaklaşımlar bu tür yapılanmaların aslında birçok birimde, hatta şirket üst yönetimlerinde kullanılabileceğini kanıtladı.
Hiyerarşik yapılar birer makine gibidirler, emir komuta zinciri yukarıdan aşağıya ne derse makine o doğrultuda çıktı üretir. Bürokrasi, detaylı talimatlar, silolar….bu yönetim şeklinin olmazsa olmaz unsurlarıdır. Bu şekilde başarı da başarısızlık da mümkün.
Yeni nesil çevik yaklaşım bambaşka bir bakış açısıyla yaklaşır ve yaşayan organizmalar ile organize olmayı hedefler. Biraz açmak gerekirse; şirket üst yönetimi bu yaklaşımda gidilecek yönü gösterir ve kolaylaştırıcılık rolünü üstlenerek liderlik eder (3).
Organizasyondaki birimleri ortak bir kültürün ve hedefin etrafında toplanmış bağımsız organizmalar olarak düşünmeli ve organizasyonun ana yönetim organı (mesela icra kurulu) stratejik hedefleri belirleyen, yön gösteren, genel motivasyonu sağlayan rolü üstlenmelidir. Burada OKR (Objectives & Key Results) denen son dönemin çokça kullanılmaya başlanan hedefleme ve takip modeli devreye girmekte ve bağımsız organizmaların (büyük resme bağlı kalarak) ayrı ayrı hedeflerine odaklanmalarını sağlamaktadır. Organizmalar (aslında şirketin farklı birimleri) bir yandan kendi işlerini geliştirmeye ve hedeflerini gerçekleştirmeye odaklanırken, bir yandan da diğer organizmalar ile gerekli koordinasyonu sağlıyor olurlar. Bir önemli nokta da şirket ana yönetim organı ile organizmaların iletişimini üstlenen organizma liderlerinin güçlü ve yetkinliği yüksek bireylerden oluşma gerekliliğidir.
Özetle;
Bu üç boyutu bir arada yaşatarak çok başarılı ve yüksek performans sergileyecek bir organizasyon oluşturulabilir. Sevginin ve pozitif yaklaşımın hakim olduğu bir organizasyonel kültür oluşturup, güven ve özgüven unsurlarını ön plana çıkardığımız çevik bir yapılanma ile bunu başarabiliriz. En tepeden en alt kademeye kadar bu yaklaşımı içselleştirerek oluşturmak ve yaşatmak tabii ki Kolay (4) değil, ama Mümkün (5).
Ben inanıyorum, uygulamaya çalışıyorum, başarılı olacağımıza da inanıyorum.
Kaynaklar .
(1) Nurdoğan Arkış, İletişim ve Liderlik Eğitimi Notları, 2006
(2) Harvard Business Reviev Türkiye - Çevikliği Kucaklamak (Hirotaka Takeuchi Jeff Sutherland Darrell Rigby)
(3) McKinsey & Company - The five trademarks of agile organizations (January 22, 2018 | Report)
(4) Kitap önerisi : Sandığınızdan Daha Kolay (Dr. Richard Carlson)
(5) Kitap önerisi: Mümkün (Nurdoğan Arkış)
PAYLAŞ