Günümüz dünyasında alıştığımızın aksine iş hayatı sadece ofis ortamıyla sınırlı değil artık. Bu da bizi kendi düzenimizi yeniden belirlemeye yönlendiriyor. Grup psikolojisi (iş arkadaşları) olmadan, itici güç (patron) olmadan çalışma ve yemek saatlerini, küçük molaların zamanını, süresini siz ayarlıyorsunuz. Bazılarımız için bu durum bile bir stres kaynağı olabilir. Karamboldeysek beyinle beden arasına mesafe girer. Ancak konumuz; strese doğru cevap vermek için sadece ne yiyip içtiğimiz değil, ruhumuzu da beslemek olmalı.
Yemekle kurduğumuz dengesiz ilişkiyle doğuştan sahip olduğumuz yeteneği heba ediyoruz. Çocukken ‘’Bu kadar köfte ile doyulmaz, bir tane daha ye‘’ diye yönlendirilerek, ödevimizi yaptığımızda tatlıyla ödüllendirilerek bozulan iç sesimizi dinleme ve ona güvenme yeteneğimizi yeniden keşfetmeliyiz.
Geçmiş yaşandı ve bitti, değiştiremeyiz. Peki gelecek? O da soru işareti. Şimdi ise hayatın ta kendisi.
Beyin, beden ve duygularımız senkronize çalışır. Gelin, çok basit bir deney yapalım. Limonu düşünün, ekşi mi ekşi. Elime aldım, avucumun içinde sıkıyorum, suyu parmaklarımın arasından akıyor. Yazımı okumayı bırakın ve kendinize dönün. Ağzınızın içinde neler oluyor? Tükürük bezleri çalıştı, ağzınız sulandı mı? Ekşiliğini düşününce kamaştı mı? Canınız limon çekti mi? İçtiğiniz suyun içine limon eklemeyi düşündünüz mü?
Tam olarak beden zihin ve duyguları gözlemleyerek ‘an’da mevcut olma pratiğine ‘farkındalık’ deniyor. Burada ve şimdide olmamıza yardımcı olan eski bir kadim bilgidir. Kendi tecrübenizde, kendi bedeninizde, kendi zihninizde yaşanan her şeyi görebilmemizi sağlar. ‘Doğru mu yapıyorum?’ diye soruyorsak bir şeyler yolunda gitmiyor demektir. Bedenimiz içinde rahat olmanın ilk şartı dikkatimizi ona vermektir. Bir Düşünür ‘Hayat o kadar kısa ki ne geriye ne de ileriye bakmalı, anda kalıp mutluluğu önümüzdeki tabakta aramalıyız.’ diyor.
Beslenme de sadece fiziksel bedenimiz ilgilendiren bir durum değil. Yemek, zihnimizi boşaltmak, ruhu arındırmak için kendimize bir hediye aslında. Hatta yemek yemek tüm duyu ve duygularımı kullandığım en keyifli aktivite. Sizin için de öyle olduğundan eminim. Peki o zaman neden hızlı hızlı yürürken, telefonla konuşurken, iki zoom toplantısı arasında, TV veya bilgisayar başında içinde ne olduğunu bile bilmediğimiz tostlar sandviçler, atıştırmalıklar seçiyoruz, üstüne üstlük bir de yemiyoruz yutuyoruz? (Yutma meselesini daha sonra uzun uzun konuşacağız)
Çoğunda aç olduğumuz için değil de ‘Canım çekti’ bahanesine sığınarak yiyor sonra da vicdan azabı çekerek kendimize kızıyoruz. Filmi başa sararsak, yedikten sonra tatmin olmuş, doymuş hissetmek yerine kızgınlık, pişmanlık varsa bilin ki duygusal nedenlerle yiyoruz.
Bunun da en belirgin sebebi ‘STRES’. Nietzsche’nin dediği gibi ‘Eğer stres öldürücü değilse bizi geliştirir.’ ☺ Hepimizin az da olsa strese ihtiyacı var. İtici güç gibi düşünün. Hem elimizdeki kaynakları daha verimli kullanmaya hem de alternatifleri keşfetmeye zorlar. Ancak stres kaynaklarımız hep yanı başımızda olunca durum değişiyor.
Hadi yavaşça elinizi kaldırıp ‘Pause’ düğmesine basın. Durmak, yavaşlamak kötü bir şey değil. Kesin bilgi ;))) Durmanın yokluk hali olduğunu düşünmemizi istiyorlar . Çünkü işlerine öyle geliyor. Decartes yaşasaydı ‘Düşünüyorum öyleyse varım.’ yerine ‘Yavaşlıyorum öyleyse varım’ der miydi? ;))
Stresliyken yemek düşünmek yerine sakince kendinize bitki çayı hazırlamanızı önereceğim. Papatya, yasemin gibi çiçek çayları rahatlatır. Sarı kantaron çayı, oğul otu çayı sakinleştiren, yatıştıran etkisiyle sindirimi rahatlatır. Ancak bitki çayı deyip geçmeyin. Bitkinin ilaçların hammaddesi olduğunu bilerek miktarı sınırlı tutun. Düzenli kullandığınız ilaçlarla etkileşim yapabileceğinden en basit bitki çayını bile lütfen araştırın.
Bitki çayı hazırlamanın püf noktaları:
-Her şeye çok kolay ulaştığımız bu dönemde güvendiğiniz markadan alışveriş yapın.
-Plastik poşetinden çıkarıp cam kaba aktarın.
-Etkisini doğru şekilde almak için demleme çok önemli. Demliğe 1 çay k. bitki çayını koyun. Üzerine kaynamış ve 1-2 dakika bekleyerek sıcaklığı biraz düşmüş suyu ekleyin. 10 dakika tutup hemen süzün.
-Limonlu seviyorsanız C vitamininin sıcaktan etkilenip bozulduğu bilgisi ile en son ekleyin.
-Nane kokusunun da iştahı kesme özelliği var. Çayınıza 1-2 dal taze nane eklemeyi unutmayın.
Bir ipucu daha paylaşayım; nane uçucu yağını yine stres altındayken yemeğe yönlenmemek için kullanabilirsiniz. 30 ml su koyacağınız küçük bir şişeye 3 damla nane uçucu yağ ekleyin ve çantanızdan ayırmayın.
Acil durumlarda ;
-Bileğinize sıkıp koklayın.
-İçtiğiniz suya 1 damla damlatın. (daha çok koymak daha çok etki yaratmaz, fazla koymayın)
Son ipucum ise; hayatınızdaki her şeye şükredin, teşekkür edin.
PAYLAŞ