İnsan kaç kere doğar hayatta?
Kaç yere sıfırlar da yeniden başlar?
Kaç kere açılır o bembeyaz sayfa tekrardan ?
……………
Ben her şeyi bir kenara bırakıp yeniden adım atmaya karar verdiğimde ne çok genç ne çok yaşlıydım.
Sadece motivasyonunu kaybetmiş, hayatta inandığı bir çok değeri yitirmiş, bir miktar güvensiz ve çokça yalnızdım. 38 yaşım bitiyordu…
Hayata yeniden başlamak ve yeni hayatını kendi elleriyle şekillendirmek isteyen insanların ortak kaygı ve korkularının tamamı bende de vardı. Üstüne üstlük elimde bir yol haritam da kalmamıştı.
Ve o zamanlar henüz, yaşadığım hiçbir duyguda yalnız olmadığımı bilmiyordum.
Hiçbir öz sermayem olmadan, tamamen banka kredisiyle çıktığım bu yolda tünelin sonundaki ışığı göremiyorum.
Demem o ki bu hepimize oluyor, acı da tıpkı sevgi gibi evrensel.
Ve aslında ilk adımı atma cesaretini gösterdikten sonra görünüyor yol insana.
Peki, sonra ne oldu, nerede dağıldı bulutlar?
Önce içime döndüm, içimdeki gücü, ışığı yeniden bulana kadar çabaladım.
Tüm klişeleri, toplumsal söylemleri, ezberleri önce kendi içimde yıkıp yerine yeni inançlar, yeni cümleler koydum.
Tutkumun peşinden gittim. Pes etmedim. Yapamazsın diyenleri dinlemedim.
Durdum, dinlendim, araştırdım, okudum, izledim. Aslında o sevmediğim durağanlıkta, bitsin istediğim sakinlikte gördüm senelerdir yaptığım işin içinde önceden göremediklerimi.
Yerelin yükselen değer olduğunu, aslında herkesin içini ısıtan yerlere özlem duyduğunu, insanların kafelerde ev sıcaklığı aradığını böyle böyle keşfettim.
Türk ve dünya mutfağını aynı potada eritebileceğimi, bunu yaparken de özümden vazgeçmeden bir değer yaratabileceğimi farkettim.
Sermayeye ulaşmanın zor olduğu, kadınların restorancılıkta adının ve yerinin olmadığı, sektörün itibarının pek de yüksek sayılmadığı yıllar...
Kurumsal kariyerden ayrılmanın hayatın sonu olduğunu düşünenlerin, elindekiyle mutlu olmadığında değiştirme şansını denemek isteyenlerin oyundan atıldığı zamanlar.
Tek motivasyonum olmayan bir şey yaratıp, tutkuyla peşinden gitmek oldu.
Beni hayata bağlayan, sıfırdan başlamamı sağlayan o itici güç, duyduğum tutkuydu.
O yüzden her kimi görsem sıfırdan başlamak isteyen, tutkulu olduğu şeyi sorarım.
Yaparken kendini unuttuğu, zamanın farkına varmadığı ne var onu bilmek isterim.
Bu tutku uğruna nelerden vazgeçebileceğine, fedakârlığa hazır olup olmadığına bakarım.
Bilmiyorsa bulmasını, bulamıyorsa yaratmasını dilerim içten içe.
Peki durmaksızın değişen, dönüşen hatta hızına yetişemediğimiz ve “yeni normal” dediğimiz hayatta her şey bu kadar kolay ve romantik mi ilerliyor hep?
Kesinlikle hayır!
İşte burada genellikle işin kitabını yazanlar devreye giriyor.
Örneğin VUCA Kavramı.
VUCA aslında durumların belirsizliği üzerine düşünmek için kullanılan İngilizce bir kısaltma.
Değişkenlik (Volatility), Belirsizlik (Uncertainty), Karmaşıklık (Complexity) ve Muğlaklık (Ambiguity) olarak açıklanıyor.
Ben başlarken de öyleydi ancak bugün hepimizin ayakta kalabilmesi için VUCA dünyasını doğru anlamak hiç olmadığı kadar önemli.
Günümüz dünyasında olanı değiştiremiyorsak farklı perspektiflerden bütünsel olarak bakıp hızlı hareket kabiliyetini geliştirmek öncelik değil şart oldu artık.
Bu yüzyılda bilgi ve tecrübe kadar hayal ve sezgiler de önem kazandı.
Değişime ayak uydurabilmek, çevik olmak, umudu ve inancı ne olursa olsun kaybetmemek ve duygusal dayanıklılığa sahip olmak adeta yeni dünyanın altın kuralları haline geldi.
Hem ülke hem de dünyaca içinden geçtiğimiz bu zorlayıcı ve belirsizliklerle dolu dönemde her şeye rağmen bir tutkunuz varsa ve bir yola çıktıysanız inatla vazgeçmeden devam etmek bence ilk koşul.
Aşık Veysel’e sormuşlar, “notan var mı?”
“Notam yok” demiş, “rotam var”...
Diyeceğim o ki; ömür öyle de böyle de geçiyor, yaşadık yaşıyoruz, bildiğimiz mevzu. Ancak ve ancak kendini samimiyetle tanıyan, peşinden gittiği değeri geçiştirmeden ortaya çıkarmaya cesareti olanlar nefes alıp vermekten çok gerçekten yaşadım diyebiliyor.
Ve zaman zaman bizden önce bu yolları yürümüş fikir liderlerinin umut aşılayan sözlerine de kulak vermek gerekiyor. Ne demiş İşbankası Yönetim Kurulu Başkanı Sevgili Adnan Bali;
“Kadın voleybol takımı üst üste şampiyon olan bir ülkeden asla ümit kesilmez.”
Özetle, inanın! Tünelin ucundaki ışık ancak tutkuyla ilerleyenlere yanıyor…
PAYLAŞ